30 Kasım Salı 2010, güne insanın içini kıpır kıpır eden , sanki , bir ilkbahar sabahında güne başlatırcasına , kocaman bir güneş. Bize , hadi ne duruyorsunuz dışarı, dışarı , diye bağırmakta.
O enerjiyle, ailece erkenden kalkıp ( zaten Hera sayesinde saat 06:30 – 07:00 arası ayaktayız ) Hera’nın hacet işlerini dışarıda hallettikten sonra , vakit 07:30 olduğunda ,aracımıza atlayıp yola çıkıyoruz, (aracımız derken , Mercedes Vito , İstanbul dışı seyahatlerimizde iç mekanının oldukça geniş olması, içinde, masa, buz dolabı v.s gibi,bizim yolda gereksinimlerimize yardımcı olan avadanlıkları sayesinde, bizim için tam bir seyahat aracı ) ilk hedefimiz Amasra.
Uzun bir seyahatten sonra saat 13:00 çıvarında Amasra’ ya ulaşıyoruz, ilk anda, kasabanın uzaktan bize çarpan tarihi dokusu karşısında çok etkileniyoruz, şirin bir Karadeniz kasabası , kasabanın sırtını yasladığı dağlar, yeşillikler ile bezenmiş, davetkar, insanın içini ısıtan bir enerji yaymakta.
Kasabanın tarihi kalesini gören bir mevki de bulunan belediyenin otoparkına giriyoruz, konum itibari ile girdiğimiz otoparktan görünen manzara çok güzel , karşımızda ,sol tarafımızda kale ve kale kapısını kasabaya bağlayan küçük bir taş köprü, kasabanın tam göbeğine yer alan güzel bir kumsal, her şey çok güzel , kasabanın içine girip aracımız park ediyoruz. Nedendir bilmiyorum yanımızda köpeğimizle yaptığımız gezilerde hep , bizi alacak lokanta veya konaklama tesisi konularında , hep bir rahatsızlık duygusu peşimden gelmekte.
Hep beraber başlıyoruz kasabanın içinde dolaşmaya , ilk amacımız bir balık lokantasında karnımızı doyurmak, diyorum ya ilk önceliğimiz bizim beğenimizden daha çok bizim beğenileceğimiz bir lokanta. Sahilde balıkçı teknelerinin çekildiği bir yerde açık alana atılmış masalar görüp oraya doğru yönleniyoruz.
Küçük bir iskele görünümünde üstünde 10 - 15 masanın yerleştirildiği bir alan , hoşumuza gidiyor, yerleşiyoruz. Hera mızı da masanın ayağına bağlayıp bize hizmet eden Ankara’ dan Amasra ‘ ya çalışmaya gelmiş Amasya orjinli Doğukan isimli ,güleryüzlü garsonumuza isteklerimizi söylemeye başlıyoruz, denizden yeni çıkmış Karadeniz Mezgiti ‘ ni salık veriyor, bizde bu fikre katılarak önce ortaya iki porsiyon mezgit , yanına Amasra’nın meşhur 41 çeşit yeşilliği içinde barındıran salatasını ve tabiî ki biralarımızı da ekliyoruz. Başlıyoruz, objektifimizi sağa sola çevirerek resim çekmeye, bu arada da Doğukan ile sohbetlerde oluyor, ilginç şeyler anlatıyor Doğukan, daha yeni geldiğini yukarıda yazmıştım, bize Amasra’ da yabancılara yerliler gibi davranılmadığını bir traş için yerel berbere gittiğinde, kendisinden traş için 15 TL alacaklarını söylediklerini, işverenine geri dönüp ağabey… burada saç kesme çok pahallı dediğinde ,işverenin hesabına yazılması talebiyle aynı yerde 5 TL ye traş olduğunu anlatınca biraz şaşırdık , biraz da tedirgin olmadığımızı yazsam yalan olacak sanırım.
Servis hemen geldi hızı inanılmazdı, önce içeceklerimiz arkasından salatamız ve hemen akabinde balıklarımız da geldi, yani servis hızı ve kalitesi hakkında tam puanı balık lokantası ve özellikle Doğukan hak etti demem yanlış olmayacak.
Balık bir harika ellerimizle tabağın içine girdiğimizde gelen porsiyonun bize yetmeyeceğini anlamakta gecikmedik ve tekrar iki porsiyon daha siparişimizi verdik, dedim ya servis hızı inanın daha önce görmediğim kadar hızlıydı, biz daha ilk siparişimizi bitirmeden ikincisi masamızdaydı, yoğun zamanlarda nasıldır bilmiyorum ama tek müşterisi bizim olduğumuz mekanda hız mükemmeldi.
Yemeklerimizi yerken büyük bir keyifle gözlerimizle Amasra ‘yı da gözlemledik , çok güzel saatlerdi ,eşimle hayal edemeyeceğim kadar iyi bir uyum içinde olduğumuzu bir kere daha hissetim .Beraber yoluculuk ettiğiniz partnerinizin aynı havayı ve duyguları paylaşması kadar insana huzur veren, gezdiği yerlerden zevk aldıran başka bir şeyin olmadığına inanıyorum. Yemek faslı bitince oradan kalkıp kısa bir Amasra turu atmaya karar verdik. Haaa … unuttum , yemek,servisler,garsonumuz Doğukan ne kadar olumluysa hesap ta o kadar olumsuzdu , bence biraz bize de yabancı mezalimi yaptılar.