19 Ocak 2011 Çarşamba

SAFRANBOLU - 1


       Amasra ile Safranbolu arası  , biraz dar ama trafiğin olmadığı ,  ısız bir güzergah, biraz virajlı, genelde sathı  düzgün ,ağaçlıklı bölümleri   fazla  olan  90 km  lik şirin bir karayolu. Safranbolu’ ya  17:45 gibi giriyoruz. Bize, karanlıkta ilk hoş geldin diyen ,  genzimizi  yakan ve ciğerlerimizi acıtan kesif bir kömür dumanı oluyor. İlçe sanki bir sis bulutu içindeymişçesine , göz gözü görmüyor. Otele doğru şehrin içlerinde aracımızla yol alırken, sislerin arasında , bizi karşılayan , sanki zaman tünelindeyiz de   17. Yüzyıldaymışız  hissi uyandıran, binaların yanından usulca geçiyoruz . aman allahım sanki başka bir zaman dilimindeyiz  dedirtecek bir manzara var her yanımızda.  Bir anda yol yorgunluğu üzerimizden atıyor  ve bulunduğumuz ilçenin büyüsüne kapılıyoruz.
        Otelimizi buluyoruz, bizi Safranbolu ‘lu olduğunu düşündüğümüz biri bayan biri bey iki otel çalışanı karşılıyor, Otelin girişi, daha doğrusu konağın girişi demek daha doğru olacak aslında, loş bir aydınlatma kullanılarak   ortam daha da çekici bir hale gelmiş bulunmakta. Eşyalarımıza yardım ediliyor , ilk konağın arka bahçeye açıldığı kapısından büyük , bakımlı ,çim alandan, geçerek , Osmanlı zamanında Kadı konağı olarak kullanılan arka binaya yol alıyoruz, Konağa giriş kapısından girdiğimiz anda buram buram tarih , her tarafımız da .
          Binanın restorasyonu öyle aslına uygun yapılmış ki ,her şeyiyle aslına uygun  yenilenmiş , zemin eski tarihi yapı tekniğine sadık kalınarak yapılmış,insan yürürken zeminin esnediğini hissediyor, kapılar, onların kilitleri, kaldığımız oda eski mutfak olduğundan oda içindeki iki şömine, kiler vazifesi gören duvarlara gömülü dolaplar hepsi sizi, zaman tünelinde hissi uyandıran detaylar.
Detaylar deyince, sonradan sohbet sırasında öğrendiğimiz  de, dolap içlerinde ki oymalı örtüler, oturma bölümündeki ince ayrıntılar , odaların anahtarları ve başka bir sürü ,göz alıcı süslemelerin Gül  Canpolat hanım efendinin elinden çıktığı idi.

4 Ocak 2011 Salı

AMASRA - 2

     
 Amasra tarihi dokunun , antik kale ve eserlerin  tam göbeğinde , tarihin nefesini içinize çektiriyor gibi hissettirse de söz konusu tarihi dokuyu tahrip edebilmek için elinden geleni ardına koymamak için sanki büyük bir çaba sarf edilmiş  duygusunu ,  veriyor  insana.
Yaşı 50 çivarında olanların hatırlayacağı bir dönem vardır, İstanbul’ da yap-sat’ cı dönemidir bahsettiğim dönem , çehresine  büyük  bir  darbe  vurulmuştur o dönemde İstanbul ‘ un.  Aynen Amasra ‘ da,  o dönemleri yaşayan ,talihsiz kasabalardan biriymiş hissini tattırttı bana , hoş , İstanbul ‘ da ki  yap-sat ‘cı  profilinin büyük çoğunluğunu da Karadeniz insanları oluşturuyordu o zamanlar. 
       Amasra kalesi Romalılar ,Bizanslılar , Cenevizliler tarafından çeşitli zamanlarda onarılmış ve yeni birimler tarih içinde eklenmiş muhteşem bir yer. Kaleye taş bir köprü ile giriliyor. Bu köprü ,bir zamanlar bir ada olan şimdiki kalenin bulunduğu kara parçasını ana kıtaya bağlıyor. Kale içi denilen bölge, tarihte de yazıldığı ,  aynen Cenevizliler zamanında olduğu gibi şimdide  evlerle  dolu, kale içinde dolaşırken o kadar bina içinde eski Osmanlı evi hüviyetinde  restore edilmiş bir tek bina ya rastladık., keşke dedik bu tarihin mis gibi koktuğu bölgedeki tüm evlerde böyle olsaydı, eminim turistik potansiyeli bir bu kadar daha artar ve yörenin zenginleşmesine büyük çapta yardımcı olurdu.
  Amasra ‘ yı  genelde sevdik insanları güler yüzlü, rahatsız edici bir davranış görmedik, rahatlıkla Amasra ‘ da tatil yapılabileceğine karar verdik. Üzerimizde , tarihi yerleri dışında çok büyük bir iz bırakmadığını söyleyebilirim.   Amasra da ki gezimiz saat 16:00 sona erdi yolumuz 1,5 saat uzaklıktaki Safranbolu.